EN

‘Evrensel bir kampanya başlatılmalıdır!’

23.06.2020

Basın Duyurusu

19.06.2020

İGAM Başkanı Metin ÇORABATIR

 

“20 Haziran 2020, Uluslararası Mülteci Hukukunun yok edilişine son vermenin tarihi olmalıdır ”

“Uluslararası Mülteci Hukuku, iyice çöpe atılacak bir kağıt parçasına dönüşürse, bundan sonra yeni bir mülteci hukuku oluşturmak hayal olacaktır”

“1951 tarihli Mültecilerin Statüsüne dair Sözleşme ve 1967 Protokolü’ne sahiplenme yönünde evrensel bir kampanya başlatılmalıdır”

“Çatışma ve zulüm nedeniyle yerinden edilen kişi sayısı 80 milyona ulaştı. Bu bir rekor!”

 

Her yüz kişiden biri evini ya da yurdunu terk etti

20 Haziran Dünya Mülteciler Gününden hemen önce BM Mülteci Örgütü UNHCR’ın 2019 için açıkladığı Küresel Eğilimler Raporu insanlık için alarm zillerinin çaldığını ortaya koyuyor. Rapora göre 2019’da, çatışma ve zulüm nedeniyle yerinden edilen kişi sayısı 80 milyona ulaştı. Bu bir rekor! Bu insanların 26 milyonu, bir başka ülkeye sığınan mülteciler. Yani dünya nüfusunun yüzde biri ya da her yüz kişiden biri evini ya da yurdunu terk etmiş durumda. Mültecilerin büyük çoğunluğu da kaçmak zorunda kaldıkları ülkelere komşu olan ilk sığınma ülkesinde yaşıyor ve çoğu gelişmekte olan bu ülkelere önemli bir yük oluşturuyor. 2019 rakamları bir başka gerçeği de bütün çıplaklığı ile ortaya koymakta: Mülteciler için bir zamanlar en ideal kalıcı çözüm yolu olarak gösterilen gönüllü geri dönüşlerin sayısı hızla azalıyor. Yani onları evlerini ve yurtlarını terk etmeye zorlayan koşulların ortadan kaldırılamadığı, diktatörlüklerin, iç çatışmaların durdurulamadığı, sürekli bir hale dönüştüğü gerçeği ile karşı karşıyayız. Öteden beri dile getirilen, “Çözüm, sorunları kaynağında gidermektir” sloganının uygulamada işe yaramamış olduğunu görüyoruz.

Gelişmiş ülkelerin çoğunda, Uluslararası Mülteci Hukukunun ilkelerinden uzaklaşılıyor

Öte yandan mülteci kabul eden gelişmiş ülkelerin çoğu, kapılarını kapatıyor, sınırlarına giderek daha yüksek duvarlar örmeye çalışıyor. Son rakamlar, gelişmiş ülkelerin on yıllardır sürdürdükleri mültecileri gelişmekte olan ülke topraklarında tutma stratejilerini başarıyla uyguladıklarını gösteriyor. Dünyadaki 26 milyon mültecinin yüzde 73’ünün gelişmekte olan ülke topraklarına hapsolmasının başka bir açıklaması olamaz. Bir kalıcı çözüm biçimi olan ve aynı zamanda uluslararası mülteci hukukunun ilkesinin de gereği durumundaki üçüncü ülkeye yerleştirme artık giderek sadece en hassas insanlar için uygulanmakta, bu da;  bu ülkelerin ‘başarı öyküleri’ şeklinde, uluslararası propagandalarının bir aracı olmakta. Rakamlar gösteriyor ki gelişmiş ülkelerin çoğunda uluslararası mülteci hukukunun normlardan, ilke ve kurallardan giderek uzaklaşılıyor ki asıl kaygı veren de bu. Bu ülkeler, uluslararası mülteci hukukuna sahip çıkmak ve başka ülkelere rol model olmak yerine zulüm ve savaştan kaçarak gelen insanları, kendi topraklarından uzakta tutmaya çalışıyorlar. Birinci Dünya savaşı öncesinde olduğu gibi gelişmiş ülkeler kendi politikalarını uygulamaya yöneliyor ve bu politikalar da giderek insanların güvenliği yerine askeri, polisiye tedbirleri içeren güvenlikleştirme politikalarına evriliyor. Onların bu politikaları, mülteci nüfusunun büyük oranda gelişmekte olan ve kriz bölgelerine komşu ülkelerde yoğunlaşmasına yol açarken, en fazla mülteci barındıran söz konusu gelişmekte olan ülkeler de uluslararası mülteci hukukunu, ya hiç uygulanmıyor ya da çok yetersiz biçimde uygulanıyor. Bu ülkelerin hükümetleri mültecileri marjinalleştirmenin, hukuk sistemlerinin dışında tutmanın ötesinde bir politikaya yanaşmıyorlar.

Uluslararası işbirliği şart

Bu korkunç gidişatı önlemenin tek yolu, ister gelişmiş, isterse gelişmekte olan tüm ülkelerin soruna ancak uluslararası işbirliği ile dur denebileceğini görmeleri. Her iki gruptaki ülkelerin, uzun bir tarihi birikim sonucu edinilmiş bir kazanç olan mevcut uluslararası mülteci hukukuna sahip çıkarak, çözümleri yeniden o hukukun temelleri üzerinde aramaya başlamaları kaçınılmaz görünüyor. Günümüzde kimsenin sahip çıkmak istemediği, UNHCR’ın bile ‘sözleşme terminolojisinin yerine’ giderek, sulandırılmış kavramlar kullandığı uluslararası mülteci hukuku, iyice çöpe atılacak bir kağıt parçasına dönüşürse, bundan sonra yeni bir mülteci hukuku oluşturmak hayal olacaktır. Bunun da dünya barışı, insan hakları ve mültecilerin korunması için nasıl büyük tehditler oluşturduğunu söylemeye bile lüzum yok. Kanaatimizce, 20 Haziran 2020’den itibaren ‘gelişmiş’ ya da ‘gelişmekte olan’ ayırımı yapmadan, 1951 tarihli Mültecilerin Statüsüne dair Sözleşme ve 1967 Protokolü’ne sahiplenme yönünde evrensel bir kampanya başlatılmalıdır. Ancak o zaman milyonlarca mülteciye, dünya barışının kurulmasına katkıda bulunma fırsatı tanınmış olacaktır.

 

Whatsapp