EN

'Suni Tartışmalar Yerine Kalıcı Adımlar Atılmalı'

18.07.2016

Suriyelilere vatandaşlık verilmesi konusu tartışılırken, uzmanlar sorunun çözümünün kalıcı adımlardan geçtiğinin altını çiziyor

Suriyelilere vatandaşlık tartışması gündemdeki yerini korurken konuya dair atılacak adımlar da tartışmanın en yakıcı kısmını oluşturuyor. Türkiye’deki Suriyelilerin statüsü konusunda çeşitli görüşler mevcutken bu alanda çalışma yapan isimler Suriyelilere mülteci statüsünün tanınmasından yana. AB Hukuku Uzmanı Serçin Kutucu ile Hacettepe Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan BirGün’e yaptıkları değerlendirmede Türkiye’deki Suriyelilerin insanca yaşama olanaklarına sahip olmaları için statülerinin belirlenmesi gerektiğinin altını çizdi.

AB Hukuku Uzmanı Serçin Kutucu, konunun bir uluslararası bir sorun olduğunu ve kalıcı bir barışın sağlanması gerektiğini vurguluyor. Kutucu, mültecilerin eğitim, sağlık, barınma gibi ihtiyaçlarının sağlanması için mülteci statüsü verilmesi gerektiğini dile getirdi ve Suriyelilerin entegre olması sorununa dikkat çekti. Ülkede bir karışıklık olduğunu dile getiren Kutucu, Türkiye’nin hukuki bir sorumluluk altına girmek istemediğini belirtti.

Entegrasyon gerekiyor

Suriyelilere vatandaşlık verilmesi tartışmaları hakkında Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HUGO) Müdürü Doç. Dr. M. Murat Erdoğan ise entegrasyon sürecine dikkat çekti: Hiçbir ülke bir anda böyle 3 milyon insanı vatandaşa alma gibi bir konuyu asla tartışmaz. Gündeme bile gelmez. Olağanüstü büyük bir sayı.,, Vatandaşlık dediğimiz şey, genelde aileyi bütünleştiren ve o şekilde de yayılması gereken bir şey. Suriyelilerin bir kısmı aileler parçalanmış durumda. Bir kısmı Ürdün’de Lübnan’da Suriye’de vs. O zaman bu insanların aile birleşmelerini dikkate almanız gerekiyor. Türkiye’de doğan 200 bin Suriyeli çocuklar var bunlara sadece vatandaşlık veremezsiniz. Onun annesine babasına kardeşine de vereceksiniz. Dolayısıyla, “niteliklilere vatandaşlık verelim niteliksizlere vermeyelim” demek temel insan haklarına aykırı bir şey olur.

Yanlış işletilen süreç

Şuan Türkiye’de öyle ciddi nitelikli Suriyeli olduğunu söylemek çok zor… Eğer öyle olsaydı çalışma hakları verilmişti. Onlar şuan birçok yerde çalışıyordu. Dolayısıyla bu sürecin önce bir entegrasyon süreci ardından da vatandaşlığa doğru gitmesi gerekiyordu. Bu çok beklentiyi tersine döndürmekle ilgili bir şey.

Erdoğan Suriyelilerin siyaseten pazarlık malzemesi yapıldığını ise şu ifadelerle dile getirdi: “Mülteci hakkını vermektense vatandaşlığı verelim.” Hayır böyle bir şey olduğunu düşünmüyorum. Avrupa Birliği ile pazarlıklar yapıyorduk. Ne üzerinden pazarlık yapıyorduk? Mülteci üzerinden pazarlık yapıyorduk. Şimdi mülteci olmadığında ne üzerinden pazarlık yapacağız? Vatandaşlığınız için para mı isteyeceksiniz AB’den? Hayır böyle bir şey yok. Dolayısıyla bu anlamdaki elimizdeki kozu da tam olarak kaybetmiş oluyoruz. Bu kapının kolay kapanmayacağını düşünüyorum. Türkiye, suni siyasetin bir parçası… Her şey liderler üzerinden gidiyor. Liderlerin kafasına bir şey geliyor, söylüyor. Birçok gerekçe üretiliyor.

Türkiye’deki Suriyelilerin eğitim sorununa da değinen Erdoğan çarpıcı veriler sundu: “900 Bin çocuğun sadece 70 Bini Türkçe eğitim görüyor şu anda. Geri kalan 250 bini Arapça eğitim görüyor. Neden Arapça eğitim görüyor? Çünkü bunlar gidecek diye düşünüyorlardı. Peki bu saatten sonra ne yapacaksınız ? Bu çocukların geleceği nasıl olacak?” Suriyelilerin çalışma sorunun altını çizen Erdoğan şunları söyledi: Türkiye’de zaten çok yüksek bir işsizlik var. Türk vatandaşları işsizken nitelikleri de çok yüksek olmayan Suriyeliler nasıl iş bulacaklar kendilerine? Bu insanlar hangi konutlarla hangi şartlarda yaşayacaklar, bunu başarabilecek miyiz? Bütün bunlar başlı başına tartışmamız konuşmamız gereken şeyler.

***
Cenevre sözleşmesi nedir?

Cenevre Sözleşmesi’ni son günlerde mültecilerin durumuna ilişkin tartışmalarda sıkça duyuyoruz. Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi 1950 yılında kabul edilip 28 Temmuz 1951 tarihinde ise imzalanmıştı. Sözleşme 22 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe girmiş ve Türkiye’de 29 Ağustos 1961’te sözleşmeyi imzalamıştı. Sözleşmenin 16. Maddesi’ne göre: “Her mülteci, sürekli ikametgahının bulunduğu Taraf Devlette, adli yardım ve teminat akçesinden muafiyet dahil, mahkemelerce müracaat bakımından vatandaş gibi muamele görecektir.”

KAYNAK

Whatsapp